Aşık Talibi Coşkun

 

TALİBİ COŞKUN

1898-12 Mart 1976

Talibi, Sivas’in Altinyayla ilçesinde dogmustur. Altinyayla’nin eski ismi Tonus olup Talibî dogdugu vakit Altinyayla, Sarkisla’ya bagli bir köy idi.

Talibî’nin dogum tarihi ihtilaflidir.

Nüfus kaydinda kimligi ile ilgili su bilgiler yer almaktadir: Soyadi: Coskun,

Adi: Haci Bektas,

Baba adi: Mustafa,

Ana adi: Meryem,

Dogum Yeri: Sarkisla,

Dogum Tarihi: 1320,

Mezhebi: Islâm, 

Medeni hali: Zeliha ile evli.

Vilâyeti: Sivas,

Kazasi: Sarkisla,

Köyü: Altunyayla,

Hane no: 113,

Cilt no: 29-2,

Sayfa no: 118.

Görüldügü gibi nüfus cüzdaninda 1320 yazilidir. Bu tarih miladi olarak 1904 yilina tekabül eder. Ancak o vakitler nüfus kimlik belgelerinin ve dogum tarihlerinin zamaninda yapilmadigini gözönüne alirsak, 1904 yilini ihtiyatli karsilamamiz gerekir. Belki Nüfus kimligindeki bu bilgilerden dolayi Büyük Ölüm Acisi, Erciyes Yaylasi, Felek Yarasi, Ilâveli Ankara Destani, Inkilap Sesi, Trakya Destani, Zelzele Seylap Destani adli kitaplarda dogumu 1904 olarak kaydedilmistir.

Talibî, sagliginda 5. 12.1974 yilinda bastirdigi Kibris Destani adli kitabin 19 sayfasinda yer alan;

Dünyada kendimi beyhude yordum

Akli karali çok günleri gördüm

Tamam yetmis yedi yasima girdim

Ak alnimin kara yazilari var

ifadesinde, gerekse destanin sonundaki; “1314 dogumlu muharebelerin Topçu Askeri, yasli halk ozani Talibî Coskun (20.9.1974)” ibaresinde baktigimizda, dogumunun kendisinin söyledigi 1898 yili ortaya çikmaktadir. A. E. Uysal de kendisinden aldigi bilgiye dayanarak dogumunu 1898 olarak gösterir.

 

BU ŞİİRİ SEVİPTE ALAMADIĞI AKRABASI TAŞLI HÖYÜKLÜ EMİNEYE SÖYLER

Biz sana ne yaptık keklik Emine

Bize zehir oldun ele bal oldun

Bahçemizde bittin keklik Emine

Bize diken oldun ele gül oldun

Sürüden ayrılmaz cins olan davar

Sütü temiz olan aslını sever

Kendi tabisine varmağa ever

Bizi koydun rakiplere mal oldun

Bizde deli oldun ellere uslu

Ben bir Kerem oldum sense bir Aslı

Yüzlerim gülmüyor yaslıyım yaslı

Bize kara oldun ele al oldun

Güzelliğin meşhur sanki güneşsin

Cemalini gören gözler kamaşsın

Mikroplar elinde türlü kumaşsın

Ele ipek oldun bize çul oldun

Talib Coşkun kaderine küsüyor

Emineden umudunu kesiyor

Acı poyraz gibi deli esiyor

Ele dalda oldun bize yel oldun

AYRICA

Taşlı höyükten çıkar güzelin hası

Bahçeden geliyor turnanın sesi

Karakaş üstüne eğdirmiş fesi

Bulmadın eşini yanarım sana

O gerdandan bir belgüzar ver bana

Taşlı höyüğün başı yayla ezelden

Çayırçimen hiç görünmez güzelden

Eminemi hak saklasın nazardan

Bulmadın eşini yanarım sana

O gerdandan bir belgüzar ver bana

(Belgüzar HEDİYE DEMEKTİR)

Dogum tarihinin 1898 oldugunu söyleyen Talibî, baska siirlerinde ise bu tarihle uyusmayan bilgilere yer verir. Sözgelisi; Erzincan Depremi üzerine 1940 yilinda yazdigi siirde;

Talibî Coskun der olmadi vadim

Tamam otuz alti yasima degdim

Sarkisla’nin Tonus köyünde dogdum

Sözün nihayeti nihan agliyor

demektedir. Bu duruma göre dogum tarihinin1896 yili ortaya çikmaktadir.

Diger taraftan 1950’de Adana’ya gider ve bu tarihte 45 yasinda oldugunu söyler: 

Çepniye gitmeye niyet eyledik

Dedim arkadaşım kinli boz öküz

Yorulup da bizi yolda komasın

Ömer Çavuş dedi canlı boz öküz

Öğleden evvel Tonustan koştuk

Uğrumuz Şarkışla yoluna düştük

Kala köyün üstün yel gibi aştık

Yönünü yokuşa döndü boz öküz

Kinli develere benzer bakışı

Mısır dablağına benzer kakışı

Boş kağnıynan çıkamıyor yokuşu

Dermanı kesilmiş canlı boz öküz

Yokuşu çıkınca gözler büyüdü

Gayri iyi gider bu bir huyudu

Ömer Çavuş hırsından yattı uyudu

Kanakın düzüne indi boz öküz

Ol gece gitmedik Kanakta kaldık

Çok ikram ettiler rahatta olduk

Sabahınan bir çok arkadaş bulduk

Boş koyversen gider selli boz öküz

Düz yere gelirse gayet tellenir

Yokuşu çıkarken gitmez yellenir

Yavaş gider beşik gibi sallanır

Üğrüleyim seni nenni boz öküz

Yine yere yattı başın kaldırır

Beni utandırır eli güldürür

Senin bu işlerin beni öldürür

Adını koyarlar kanlı boz öküz

Akşama kadar vardık Cemele

Üstümüz toz oldu döndük hamala

Gazeteler yazsın Gazi Kemale

Söylesin irfanın ünlü boz öküz

Cemelden gitmedik döndük geriye

Kalın yiğidini yolla buraya

Böylesi mal düşmesin fukaraya

Benim senden bağrım yandı boz öküz

Talibim der ki bu nasıl alamet

Ellerin içinde olduk malamat

Şükür olsun eve geldik selamet

Bize zahmet verdin şanlı boz öküz

Yasim kirk bes Adana’yi ilk görüs

Mürsidin arabul irsada eris

Sene bin dokuz yüz elli yilinda

Âleme bir söhret verin Adana

Bu durumda ise, Talibî’nin 1905 yilinda dogdugu ortaya çikmaktadir. Sirri Yalçin da gününü de belirterek dogum tarihi olarak 13 Eylül 1905 tarihini vermektedir.

Acaba Talibî’nin dogum tarihi olarak yazilan/söylenilen 1896, 1898, 1900, 1904 ve 1905 tarihlerinden hangisi Talibî’nin dogum tarihidir. Herhalde, bu kadar çeliski içinde dogum tarihi olarak, Talibî’nin ömür boyu söyledigi 1898 tarihini kabul etmek durumundayiz

Talibî’nin asıl adı Hacı Bektaş’tır. Sülalesi Karabağdatoğulları olarak bilinir. Tüccar olan dedesi Hasan Hüseyin’in isminin halk tarafından Hassük olarak telaffuz edilmesinden dolayı sülale adı Hassükler şeklinde anılır. Aile yaklaşık 200 yıl önce Bağdat’tan Altınyayla (Eski adı; Tonus)’ya gelip yerleşir.

Babası, Bekir Ağa’nın oğlu Mustafa, annesi de Taşlıhüyük köyünden Seyitler sülalesinden Meryem’dir.

Talibî’nin ismini dedesi Hacı Hasan Hüseyin koymuştur. Yoz tüccarlığı yapan dedesi, Haymana’dan Sivas’a dönerken yolu, Hacıbektaş’a uğrar. Halkın büyük sevgi ve yardımından etkilenip orada torunu olduğunda adını Hacı Bektaş koyacağına dair kendi kendine söz verir. Sivas’a döndükten sonra Talibî, doğar. O da verdiği sözü yerine getirir.

Mustafa ve Meryem’in Hacı Bektaş’tan başka Ahmet, Mehmet, Bekir ve Fadime isminde dört çocuğu daha vardır.

Adı Hacı Bektaş olan Talibî’nin soyadı Coşkun’dur. 1934’yılında soyadı kanunu gereğince herkes bir soyadı alırken, Talibî de bu ismi kendisine soyadı olarak seçmiştir. Şair Coşkun Ertepınar, bir sohbette bana Talibî’ye soyadını kendisinin verdiğini söylemişti. Bunu da belirtmeden geçmeyelim.

Talibî, çocukken annesi tarafından Başyayla köyünde Bekir Hoca’ya okumaya gönderilir. Önceleri, Talibî istenileni veremez, bir rüyadan sonra üstün yetenekler kazanarak farklı bir şekilde uyanır.

“Birgün hocası Talibî’yi falakaya yatırıyor ve bir güzel dövüyor, yüklüğün altına atıyor. Talibî, burada yatarken uyuyor. Rüyasında, Hacımıstıklar’ın sokaktan geçerken kendisine bir bardak bade (şerbet) sunuluyor. Bunu içiyor. Bu olaydan sonra Talibî, adeta bülbül gibi şakıyor ve hafız gibi Kur’an okumaya başlıyor. Hocası sıkıştırıyor. Nasıl olup da aniden Kur’an okumaya başladığını soruyor. Talibî de rüyasında yaşadığı olayı anlatınca, hocası hayretler içerisinde kalıyor. Talibî, bu anda hocasının gözdesi oluyor. Büyük oğlu Hüseyin Coşkun’un anlattığına göre; ‘Talibî, ezan okuduğu ya da salâ verdiği zamanlar, insanlar hayranlıkla dinler ve mest olurlardı.’ Talibî’nin halk âşıklığına giden serüveni burada başlamıştır.

On üç yaşındayken Birinci Dünya Savaşında babası tifo hastalığına yakalanır ve kurtulamaz; Sivas’ın Karacalar köyüne defnedilir. Bunun üzerine Talibî, dört kardeşi ile birlikte (Ahmet, Mehmet, Bekir, Fadime) yetim kalır. En büyükleri Talibî’dir. Çocuklukları yoksullukla geçer. Talibî, bir yandan çobanlık bir yandan da rençperlik yaparak annesinin ve kardeşlerinin geçimini üstlenir. Talibî, o günkü durumunu bir şiirinde şöyle dile getirir

On üç yasımda da fikre daldım

Babam şehit oldu ben yetim kaldım

Umur basa düştü perişan oldum

Ağlayıp yumardım iki gözümü

Talibî, küçükken bir müddet hocaya gider, Arap alfabesini, daha sonra da kendi kendine Latin alfabesini öğrenir. Sesinin güzel olduğu söylenir. Bir ara köyünde imamlık da yapmıştır.

Talibî’nin babası Mustafa ile Taşlıhüyük köyündeki dayısı Kara Ömer birbirlerini çok severler. Talibî doğduğu gün babası yine Taşlıhüyük köyündedir ve doğum haberini orada alır. Bu arada sohbet ederken Mustafa, Kara Ömer’in kızı Emine ile Talibî’yi beşikkertmesi ederler.

On dört-on beş yaşlarında Talibî’nin, dayısının kızı Emine’ye olan sevgisi artar. Ancak dayısı Kara Ömer, yetim ve fakir olan Talibî’ye kızını vermekten vazgeçer. Bu sırada Emine’ye gelen dünürcü sayısı gittikçe artmaktadır. Çünkü güzelliği dillere destan bir kızdır. Hatta Yozgat, kayseri gibi illerden dahi dünür gelenler dahi olur. Kara Ömer, kızı Emine’yi, Talibî’nin kızının adını dillere düşürdüğünden çıkan dedikoduları önlemek için yeğeni Şükrü’yle evlendirir. Ondan iyice umudu kesilen Talibî; yaşnamesinde;

On yedide everdiler kendimi

Kimse benim gibi nara yandı mi

Her taraftan bağladılar bendimi

Sararıp da soldurdular benzimi

 dedigi gibi on yedi yasinda evlenir. Esi Zahey lakabiyla da bilinen Kürkçüyurdu köyünden Zeliha’dir. Bu evlilikten Hüseyin, Mustafa ve Kuddusi adlarinda üç oğlu olur. Zeliha çocuklarini yoksulluk içerisinde büyütür. Torunu Hasan Coşkun;“Merhum babam Hüseyin’in bizzat bana çektikleri sikintilari anlatirken, gözyaslari içerisinde kaldigini üzülerek hatirliyorum.” derken o günlerin ne derece çileli oldugunu aktarir. Çocuklarindan su anda Kuddusi Coskun hayattadir ve Ankara’da yasamaktadir. Zeliha, 1963’te vefat eder. Esi zaman zaman Talibî’ye; “Emine’yi mi, yoksa beni mi çok seviyorsun?” diye sorarmis. O da; “Canim! Tabiiki seni seviyorum. Onu bahane edip kitap bastiriyorum, sizin paranizi tedarik ediyorum, anlasana.” diye kadini avuturmus.

Talibî’nin basindan bir çok evlilik geçer. Hatta halk otuz kere evlendigini rivayet eder. Vefat etmeden önce oglu Hüseyin’e Ankara’da bir kizinin, Çanakkale’de de bir oglunun oldugu söylemistir.

Öldügü zaman, Agrili Saziye adli birisi ile evlidir.

Talibî, 19-20 yaslarinda iken anneleri Meryem vefat eder ve birkaç ay sonra da Talibî, askere gider.

Askerlik egitimini Konya’da, Birinci Ordu Kumandani Fahrettin Pasa’nin emrinde 5. Topçu Alayinda yapar ve ilk alti ay sonra Izmir’e dagitim olur. Bir yil burada kaldiktan sonra Sivas’a dagitim olur Cumhuriyetin ilanindan sonra, yasnamesinde;

Yirmi dört yasimda kurtardi Hüda

Vatanin borcunu eyledim eda

Milletim ugrana canlarim feda

Memlekete çevirdim ben yüzümü

dedigi gibi 24 yasindayken tezkiresini burada alir. Askerlik hizmeti sonrasi Emine’yle vuslata eremediginden dolayi Talibî’nin dirligi-düzeni bozulur. Mutlulugu farkli zevklerde arar. Hatta içki içer, kumar oynar. Kardesleri bundan rahatsiz olur. Evdeki esyalarin elden çikacagi düsüncesine kapilirlar ve Talibî’yle mal varliklarini bölüsüp yollarini ayirirlar. Talibî’nin asil sikintisi bu günden sonra baslar

Tamam girdim yirmi yedi yasima

Neler geldi su gençlikte basima

Bu hale geldim düsüne düsüne

Hançer vurup dogradilar sinem

Kardaslar ayirdi yok idi suçum

Çok fukara düstüm kalmadi geçim

Çimenli yaylam yok görünmez göçüm

Kayip ettim ördegimi kazimi

diyerek kendisini teskin etmeye çalisir. Talibî’nin erkek kardesleri, sonraki yillarda ayri ayri tarihlerde vurularak öldürülürler. Bir ara;

Gardiyanlik için istida verdim

Su on bes kurusluk pul bosa gitti

deyisinden anladigimiza göre gardiyan (infaz görevlisi) olmak için dilekçe verirse de istegine kavusamaz.

Gerek geçim, gerekse Emine’nin kocasi Yusuf tarafindan öldürülme korkusu Talibî’yi gurbete sürükler. Onun gurbete çikisinin bir baska sebebi de Talibî’nin; “Belki Emine’ye benzer birini bulurum veya para kazanip zengin olarak köye döner, Emine’yi alirim.” düsüncesi olmustur. Nitekim, Ankara’da Emine’ye benzeyen ve adi da Emine olan biriye evlenmistir. Böylelikle, 1938 yilinda baslayan gurbet hayati, ölüm tarihi olan tarihi 1976 yilina kadar sürer.

Önce henüz gelismekte olan Ankara’ya gider, bir müddet orada kalir. Ankara’dayken sik sik dil Tarih ve Cografya Fakültesine gider, oradaki ögretim üyeleriyle ve ögrencileriyle görüsme imkâni bulur.

Talibî, geçimini genellikle okullarda ve sinemalarda okudugu siirlerden kazandigi para ile saglamaya çalisir. Siirlerini kendisine has nagmelerle terennüm etmistir. Saz çalmadigi halde, bu parayi kazanma basarisi Talibî’nin siirlerinin gücü, etkisi ve hitabet yetenegi ile açiklanabilir.

Para kazanmak için kimilerine yazdigi siirler, kabul etmek gerekir ki, sanattaki gücünü olumsuz yönde etkilemistir. Bu konuda, 1936 yilinda Coskun Ertepinar; “Karnini doyurmak için suna buna, önüne gelen kiravatliya kuru, soguk medhiyeler yazdi… Bu suretle biz de onu kaybettik.” sözleriyle dikkat çekmisse de sesini duyuramamistir.Belki de köyünde kalsaydi, gelenek çerçevesinde daha kalici siirler yazacakti.

Bunun yaninda, yurdun muhtelif yörelerinde bastirdigi kitaplar da Talibî’ye maddeten önemli destek saglar.

Hayatta en büyük arzularindan birisi de Mustafa Kemal Atatürk’le tanismak, elini öpmek olan Talibî, maalesef bu muradina kavusamaz. Siirlerinde devamli Atatürk’ün yüceligini ve degerini ortaya koyar. Izmir muharebesinde çektigin zahmetlerin

Gölgende sehit oldu sevgili evlatlarin

Hayatimiz varligimiz bu senin nimetlerin

Bizi böyle yasatirdi Ata’mizin varligi

Hiç bir zaman unutulmaz yigitligi erligi

Bazen de Atatürk’ün agzindan millete söyle hitap eder:

On yedi milyon fidani bir tarlada yetirdim

Bas ucunda bekçi oldum gece gündüz oturdum

Sizin için memlekete çok eserler getirdim

Kana kana sular için bir pinarim var size

Talibî, Atatürk’ün 1938’de vefat etmesi üzerine;

Var mi ulu Gazi gibi

Yeni çikan yazi gibi

Ben bir emlik kuzu gibi

Atam diye meliyorum

diyen Talibî, 17 Kasim günü intihari dahi düsünür. Bir bardak zehir, hazirlar. Odanin kapisini içeriden kilitler. Kendi kendine ölümünden sonra olabilecek seyler, hayatin acimasizligi, manevi baski ve ulvi düsünceler arasinda düsünceleri daginiktir. Bu sirada açik pencereden gelen rüzgârin da etkisiyle uykuya dalar. Rüyasinda Evliya Çelebi’yi görür. Evliya, rüyasinda ona Kur’an-i Kerim okur sonra; “Üzülme sen de benim gibi seyahate çik, kendini avutursun. Hayatina kiyma.” diye ögütlerde bulunur. Rüyanin etkisiyle birden uyanan Talibî, zehri içmedigine memnun olur. Rüyasini Pertev Naili Boratav’a anlatir ve ondan Evliya Çelebi’nin kim oldugunu ögrenir. Bu rüyadan sonra artik onun seyahat dolu yillari baslar. Belki de Talibî, bu özelligiyle edebiyatimizda, gezgin halk sairleri içinde, en ön safta yer alan birisidir. Ömür boyu Türkiye’de deyim yerindeyse, hemen hemen gitmedik yer birakmayan Talibî, kendisinden söz edilirken “Ikinci Evliyâ Çelebi” yahut “XX. yüzyilin Evliyâ Çelebi’si” gibi sifatlarla anilir. Bunun yaninda o “Askin Pehlivani” yahut “Turizm Halk Sairi” gibi sifatlari da kullanmistir.

Sohbetlerinde sik sik 67 il, 455 ilçe ve belde, 10.000 köy gezdigini gururla ifade etmistir. Ahmet Edip Uysal, Talibî’nin vefatindan sonra Ankara’daki Ulucanlar Caddesindeki 58 numarali evine gittiginde ülkenin hemen her yerindeki okul müdürlerinin kendisine program yapma izni verdigi sayisiz kâgit gördügünü ifade etmistir ki, bu da bize yukaridaki rakamlar kadar olmasa da Talibî’nin sayisiz pek çok yeri dolastigini teyit etmektedir. Bu yazilar bugun Kültür Bakanligi HAGEM Arsivindedir.

Talibî, geçimini saglamada en büyük kolayligi ve destegi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi ögretim üyelerinden görür. Fakültenin sözkonusu ögretim üyeleri, âsigin gittigi yerde yardim görmesini kolaylastirmak için su belgeyi verirler:

“Ilgili Makamlarin Dikkat Nazarina

28 Mayis 1974

Halk Edebiyatimizin mümtaz simalarindan Sivasli Halk Ozani Talibî Coskun, verdigi eserlerle, memleketin her bucaginda yaptigi gezilerde memleket konularindan aldigi ilhamlarla yazdigi ve irticali olarak da söyleyebildigi binlerce degerli siir ve sözleriyle 50 yildan beri kendini vatan sathinda tanitmis ve sevdirmis çok ilgi çekici bir sahsiyettir. Kendini Dil ve Tarih-Cografya Fakültesinde her firsatta zevkle dinledik ve siirlerini kendi agzindan banda aldik. Bir çok seferler Fakültemiz ögrenci gruplari huzurunda siirlerini okuyan ve ibretalinacak birçok maceralarla dolu hayatini siirle anlatan Talibî Coskun, gerek bizleri ve gerekse ögrencilerimizi, siirlerinin samimiyeti, zengin mizah duygusu ve vanli sahsiyeti ile unutamayacagimiz bir sekilde etkilemistir.

Talibî Coskun, çok yönlü, içli ve felsefî görüsleri olan bir sairimizdir. Çok seyahat eden ve ilhamlarini memleketin çesitli konularindan alan bu halk ozanimizin zengin bir dili ve kuvvetli bir ifade tarzi vardir. Hayat görüsü orijinal ve ince mizah ve hiciv kabiliyeti, hazirliksiz manali siirler söylemekteki mahareti pek sayan-i dikkattir. Bugün 75 yasinda olmasina ragmen onbinlerce misra tutan siirinin büyük bir kismini hâlâ hafizasinda tutabilmektedir.Bu bakimdan belki dünyada esine az rastlanir bir kabiliyettir. 

Yüce dag basinda pinar gözüsün

Sürüden seçilmis emlik kuzusun

Güzellerin basi yayla kizisin

Belki seni bana yazar Yaradan

            Seni gördüm evvel bahar yaz iken

O güzellik sende cilve naz iken

Güller gonca iken teller saz iken

Belki seni bana yazar Yaradan

  Elâ göz üstüne egmedir kasi

Aklimi aliyor gerdan kirisi

Yaylanin çiçegi bülbülün esi

Belki seni bana yazar Yaradan

      Nasip olsa yine gitsem yaylaya

Doya doya baksam suna boyluya

Senin için yalvaririm Mevlâ’ya

Belki seni bana yazar Yaradan

  Yarim gider kizlar ile dügüne

Gerdaninin sevki düser önüne

Bilmiyorum bu güzelin sonu ne

Belki seni bana yazar Yaradan

     Talibî derdine derman bulmuyor

Âsiklar dünyada murat almiyor

Bu zamanda dilek kabul olmuyor

Belki seni bana yazar Yaradan

 

Güzelleri Pay Ettiler

 

Sarkisla’da gezer idim

Bir havadis hay ettiler

Eller muradina erdi

Güzelleri pay ettiler

Bir seyde olmadi ahtim

Soldu gitti kara bahtim

Çok güzele türkü yaktim

Emegimi zay ettiler

Kiz ayrilmaz anasindan

Ana geçmez sunasindan

Zahir bu da senesinden

Bu kaçmayi huy ettiler

Benim ilen kaçan yoktur

Bade versem içen yoktur

Sahin ile uçan yoktur

Serçeleri toy ettiler

Elimdeki yanan çakmak

Böyle m’olur yare bakmak

Simdiki güzeller ahmak

Kocalari tay ettiler

Ana baba dinleyen yok

Bu isleri kinayan yok

Simdi asil taniyan yok

Azginlari soy ettiler

Ben güzellere tutundum

Kizlar elinden satildim

Çölden çöllere atildim

Beni bir ok yay ettiler

Talip Coskun dertli söyler

Erken kalkan yolu boylar

Simdi degisildi huylar

Serbetleri çay ettiler

Yazar: sivas

Bir Cevap Yazın